24 Ağustos 2012
Sayı: SİKB 2012/01 (34)

 Kızıl Bayrak'tan
Kürt halkına yönelik kirli savaş tırmandırılıyor
Savaş tanrılarının barışını istemiyoruz!
BDSP’den Antep açıklaması
Sendikal ihaneti parçalama görevi
Devlet terörüne geçit vermeyelim!
Blokaj eylemine özel güvenlik terörü
Kiğılı direnişçisi Didem Sorhun ile konuştuk
Micha, Türk Metal ihanetiyle son buldu
Metal İşçileri Birliği’nden açıklama
Deri-İş Sendikası ve DDSB’nin Trexta örgütlenmesindeki
Ali Bayram ile Trexta ve yaşanan süreç üzerine
Barış sorunu - V. I. Lenin
1 Eylül Dünya Barış Günü!
Grev katliamının arkasında sömürü cehennemi var!
Güney Afrika polisi katletti!.
“Barometre fırtınayı gösteriyor!”
İşçiler hakları için eylemde!
Havayolu çalışanlarının grev sınavı
İşçilerden dinliyoruz: 16 ton
4+4+4 gerici eğitim sistemi
Hacıbektaş şenliklerinin gösterdikleri
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Grev katliamının arkasında
sömürü cehennemi var!

Güney Afrika’da maden işçilerinin grevi sırasında polisin açtığı ateş sonucu 34 işçinin ölmesi üzerine tüm dünya yüzünü “kara kıta” Afrika’ya döndü. Yüzyıllardır Afrika’yı köle pazarı olarak kullanan emperyalist tekellerin işbirlikçi hükümetler eliyle hak arayan işçiler karşısında katliama girişmesi, gözünü bölgeye kapamış dünya için ‘şaşırtıcı’ bir gelişme oldu. Fakat katliamın yaşandığı bir hafta içindeki Afrika madenlerindeki eylem haberlerine bakmak bile yaşanan süreci netleştirecektir.

Zambia’da Çinliler’e ait Collum Kömür Madeni’nde maden işçileri çalışma koşullarını protesto ettikleri sırada şirketin üst düzey yetkililerinden biri hakaretlerle işçilere saldırdı. Çıkan kavga sonucu Çinli yönetici öldü. 5 yıl önceki işçi ölümlerinden sorumlu tutulan iki yönetici olmasına rağmen çalışma koşullarının değişmemesi, 12 saat hatta 18 saatlik vardiyaların dayatılması işçileri eyleme çıkartmıştı. Zambia Çalışma Bakanı Fackson Shamenda da yapılan gösterilerin maaşlar ve çalışma koşullarıyla ilgili olduğunu kabul etmek zorunda kalmıştı.

Aynı zaman diliminde Kongo’da altın madeninde göçük meydana gelmesi sonucu 60 işçi ölmüş, hükümet adına yapılan açıklamada işçileri kurtarma çalışması başlatılamadığı ifade edilmişti. Bu iki haber bile kıtadaki maden işçilerinin sömürü cehennemini ve sertleşen sınıf mücadelesini özetler niteliktedir.

Güney Afrika’da 2012 yılının ilk aylarında İmpala Platin tekelinin 6 maden ocağını kapatıp işçileri işten atması sonrası başlayan eylemlerde direniş sonuç vermiş, işçilerin 2 kat ücretle işlerine geri dönmeyi başarmaları eylemlere güveni artırmış ve bir hareketlilik yaratmıştı.

Afrika’nın zengin yeraltı kaynaklarının sömürüsüne karşı maden işçilerinin tepkileri uzun bir geçmişe sahip. Maden rezervlerinin zenginliği ve emperyalist tekellerle işbirliği içinde işletilmesi kıta devletlerinin ekonomideki temel değer kaynağını oluşturuyor. Dünya altın üretiminin % 70’ini, elmas üretiminin % 65’ini, vanadyum üretiminin % 45’ini Güney Afrika karşılıyor. Güney Afrika, küresel maden tekellerinin denetimindeki elmas, altın, platin, krom, kömür madenleri ekonomi ve istihdamının 5′te birini oluşturuyor. Güney Afrika madenlerinde en vahşi sömürü koşullarında 1 milyon işçi çalışıyor.

Madenlerde hala ilkel çalışma koşullarının dayatılması, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin alınmaması ve düşük ücretler işçilerin yıllardır mücadele ettikleri sorunlar. Maden işçilerinin taleplerine kulaklarını tıkayan, işçi ölümlerini görmezden gelen burjuvaziye en büyük tepki 2007 yılında yaşandı. 4 Aralık 2007 günü binlerce maden işçisi greve giderek çalışma koşullarını ve işçi cinayetlerini protesto ettiler. Maden işçilerinin %95’ini kapsayan grev burjuvazinin belli talepleri karşılamasıyla bitmişti. Bugün katliamla öne çıkan grev ise benzer taleplerle, sorunların hala devam etmesi ve patronların yeni saldırı uygulamalarını devreye sokması üzerine başladı. Maden işçilerinin militan ve kitlesel grevi karşısında baskı ve şiddeti artırarak yanıt veren patronlar katliamın zeminini de yaratmıştı. Dünyanın üçüncü en büyük platin madeni Lonmin Marikana platin madeninde Maden ve Yapı İşçileri Birliği (AMCU) tarafından çıkılan greve Ulusal Maden İşçileri Sendikası’nın (NUM) saldırması üzerine 10 işçi ölmüştü. İşçiler kısa bir süre önce uzlaşmacı çizgideki NUM’dan ayrılarak AMCU’ya geçmişlerdi. AMCU son yıllarda örgütlülüğünü güçlendirerek bir dizi madende NUM’un tekelini kırmıştı. Maden patronlarını ve sendikal bürokrasiyi rahatsız eden kopuş toplu sözleşme süreciyle birlikte çatışma boyutuna ulaştı. Güney Afrika burjuvazisinin işçileri bölmek için kullandığı bu örgütlülükle işçiler arasında büyük uçurumlar yaratılmakta işbirlikçi sendika üyeleri 3 kat fazla maaş almaktadır.

İşçilerin grev iradesi kırılmayınca bu sefer polis güçleri devreye sokuldu. NUM üyesi işçilerle birlikte grevci işçilere saldıran polis karşısında direnişi görünce katliama girişti. İşçilerin üzerine açılan yaylım ateşi sonucu 44 işçi yaşamını yitirirken 78 işçi yaralandı. Eylemde 259 işçi de gözaltına alındı.

Katliam polis tarafından savunulurken meşru müdafaa mazareti öne sürüldü. Polis müdürü Riag Phiyega, polisin kendini korumak için “maksimum güce” başvurmak zorunda kaldığını açıkladı.

Güney Afrika Cumhurbaşkanı Jacob Zuma, madencilerin katledilmesiyle ilgili soruşturma başlatıldığını açıkladı. Mozambik ziyaretini yarıda kesmek zorunda kalan Zuma “olay karşısında büyük üzüntü duyduğunu” söyledi. Zuma, emekçilerin katliamla ilgili sorumluların cezalandırılması taleplerini “soruşturmanın her şeyi aydınlatmasını umduğunu, benzer olayların yaşanmasını önlemek için çaba harcayacaklarını” söyleyerek geçiştirdi.

Katliamdan sonra 1994’ten beri ülkenin hükümet partisi ve Güney Afrika Sendikalar Kongresi (COSATU) ve Güney Afrika Komünist Partisi (SACP) tarafından oluşturulan koalisyon hükümetinin (Afrika Ulusal Kongresi) yaptığı açıklamalarda sendikalara üye olan masum insanların öldürülmesi kınanırken, diğer taraftan maden çevresinde polisin “hızlı” müdahalesine teşekkürler ediliyor. “Polisin varlığı gerçekten de gerilimi sona erdirmiştir ve sükunetin sağlanmasından memnunuz. Polisten, cinayetlerin sorumlusu olan faillerin tutuklanmasını talep ediyoruz” denilen açıklama, hükümetin katliamı sahiplendiğinin bir diğer kanıtı oldu.

“Bu olay Güney Afrika’da Apartheid rejiminin son bulmasından bu yana en kanlı polis operasyonlarından biri” yorumları yapılırken esasta hükümet değişse de ezilen halk ve sömürülen emekçiler için değişen bir şey olmadığı aynı saldırgan ve baskıcı yapının devam ettiği bir kez daha kanıtlandı.

Katliam sonrasında da yapılan açıklamalar saflarında netleşmesini sağladı. IndustriALL (Küresel Sanayi İşçileri Sendikası) tarafından bir açıklama sunularak bir yandan katliamın kınandığı ifade edilirken diğer yandan ölen işçiler ‘elde edilemez ücret talebi isteyen sendika’ya inandıkları için üstü kapalı eleştiriliyorlar. Uzlaşmacı, liberal sendikal çizgi karşısında mücadeleyi seçen işçiler “radikal” ilan ediliyor.

Maden işçileriyse katliama rağmen grev iradesini sürdürüyor. İngiliz Lonmin şirketinden gelen işbaşı yapma ültimatomuna rağmen işçiler eylemde. Şirket grevin yasal olmamasına sarılarak fiili meşru greve saldırmaya çalışıyor. İşçilerin eylemi sürdürmesi durumunda işten çıkarmaların başlatılacağı tehdidini savuruyor.

Katledilen işçilerin aileleri ve grevdeki işçilerse eylemlerinde “Grev haktır” şiarını öne çıkartırken fiili meşru eylem çizgisi sürdürülüyor. İşçiler grevin ekonomik taleplerine ek olarak “Şimdi sorumlu arama zamanı değil” diyerek katliamı örtbas etmeye çalışan polis şefi Phiyega’nın da istifasını istiyorlar.

Eylemde grevci işçiler “Bizi dövebilir, öldürebilir, tekmeleyebilir, üzerimizde tepinebilirler. Ama ne yaparlarsa yapsınlar, haklarımızı almadan işimize geri dönmeyeceğiz” diyerek kararlılıklarını ifade ettiler.

Sertleşen eylemler ve çatışma süreci madenlerde yaratılan kölelik düzenini sallarken emperyalist tekellerin korkularını büyütüyor. Güney Afrika’daki eylemlerin kıtadaki diğer madenlerde de olumlu hava yaratması ve işçilerin benzer taleplerle eylemler örgütlemesi emperyalist tekelleri ve işbirlikçi hükümetleri “yeni önlemler” almaya yöneltiyor. İşçilerin taleplerini karşılamamakta ısrarcı olan patronlar için önlemler yeni katliamlar anlamına geliyor.

Güney Afrika devletinde Apartheid rejimi sonrası sağlanan “istikrar” ile diğer Afrika devletlerinden ayrılırken, emperyalizmin hizmetinde tüm kaynakların pazara sokulduğu ve işçilerin yoğun sömürü altında çalıştığı bir düzen hakim sürüyor. “İstikrar” ve “değişim” aldatmacası üzerinden Afrika’nın yerli halkı hala ezilmeye devam ediyor. Ancak gelinen yerde kapitalizmin yarattığı “demokrasi” aldatmacası işçilerin eylemleriyle sarsılıyor.